22 Şubat 2020 Cumartesi

Helva



Kara bir tencerede kararasıya kadar pişermiş helva
Bilmeyene
Kaç ay döndü o helva olmayışından
Kaç defa bekledi varlığında.
Ah içi ile içlendi kaç defa şu yürek.
Kırmızı yanaklım deyip durdu da durdu

Tel tel olmuş saçına bir ömür
Temiz yüreğine bir ömür
Şu gözlerine bir ömür
Aldı da gitti bir ömür.
Kalan ben kaldım ben değil
Ben yok oldum bir ömür
Hasret sarar oldu aylar yıllar deviren
Kal kala bir helvanın hatırasında kaldı şu ömür.

Ah bilmeyenim kalbi nuru pak güzel-im
Ömür ömür dedik veremedim kendimden sana bir ömür
Ah bilmeyenim gözü Su güzel-im
Ömür ömür dedik aktı gitti senden habersiz
Vah ki bana güzel-im
Veremedi ömür, akamadı ömür kala kala kaldı helvanın hatrına.

19 Aralık 2019 Perşembe

Dertlemece

Dertlerle mücadele etme konusunda iyi olamayanlar olarak çok yorgunuz. Bazı zamanlar ziyadesiyle kendime kızıyorum. Dert ettiğimiz takıldığımız meseleler bazı hayatlar hatta tanık olduğumuz bazı hayatların yanında karın ağrısı. 
Dert küçümsemek ne haddime dedim ya kendime kızdığım zamanlar oluyor diye. O zamanlar en çok daha kötüsünü gördün bu mu seni eziyor diyorum. Bunlar hep gafletten. Dünyaya kaptırmamızdan kendimizi. Beşer bu şaşar deyip kenara çekilmek daha büyük gafillik. 
Cesur olmak gerek cesaretin bazen korkutmalı bazen cesaretlendirmeli. 
Korkutmalı kısmına çok takılmıyorum. 
Takılmamak gerek çünkü korku insana kendi olduğundan farklı hale sokabilir. 
Şunu çok merak ediyorum. Korkusuzum diyen cesur mudur? 
                                            Cesaretle korkunun kardeşliği nereden geliyor peki? Bu soruların cevapları beni korkutuyor. Sadece sormakla kalıyorum. 

Hep cesur oldum ben, aslında hep korktum bile diyebiliriz. 
Cesareti canlandıran korkudan başkası değil. Korkuya bir şekle sokacak olsak neye benzetirdik acaba. 

Ben gözleri görmeyen kulakları duymayan dili olan titrek bir deve benzettim. Sadece bağırıyor.

Belki seslendiği kişi gittikten sonra ağlıyordur. Bazı zamanlar ağlaması o kadar ifadesiz ki. Bunu karşılık beklemeden karşılık bulamayınca anlıyor o cesaret. 
Bahsettiğim cesaret cahil olan, deli olan, fütursuz olan. Bazı yüreğine güvenen insanlar, aslında görmeyen duymayan bir korkunun telkiniyle cesaretleniyor. 
Ne büyük yanılgı. Yanılgıların içinde boğulan dertleriyle nasıl mücadele etsin nasıl baş etsin dert dedikleri de görmedikleri değil midir duymadıkları değil midir?
bu cesaret konusunda dertlerle uğraşma konusunda ve daha bir sürü o an sadece kendimizde olduğunu düşündüğümüz dertler sorular. Bunları soru sormadan bulmamız ağır güçlü bir tecrübe kanımca.

25 Şubat 2019 Pazartesi

SUS


Göğe bir senin gözlerinle bakabiliyorum
Uçan atlı karıncaların arasında
Senin beni bekle dediğin yer de
Senin gözlerinden sana doğru bakıyorum

Nasıldı beni sevdiğini söylememen
Sus gözlerin çok güzel bakıyor dersin bana.
Mavi ay altında göğe senin gözlerinden bakıyorum
Sus gözlerindeki çocuk susuyor

KARA ŞUBAT






Şubatı severdik
ısıtmamız gereken iki el var diye
Hatırlıyorum
Sonra o kadar soğudu ki şubat
Isıtacak eller kalmadı
Ellerimiz üşüdü
Kalbimiz
Buz olup da çıt kırıldım oldu kalbimiz.
Öyle bir Şubat ki
Rüzgar her estiğinde bir parça götürür kalp kırıntılarından.
Şubatta melekler geldi teselliye
Soğuğu ısıtmaya
Rüzgara bir fısıltı
Bir sır vermeye geldi
Sonra alıştırdı rüzgar, alıştı şubat
Sadece toz aldı götürdü rüzgar
Ellerimiz ve kalbimiz hala üşüyordu.

KİRLİ




O zaman izleyebilmeli insan sevdiğini
Her zerresinde gözleri bozuk bir nakışçı takılı kalmalı
Vitrin saflarında öbek öbek olan insanlar.
Vitrinde sayfaları da dizebilmeli.
Tekrar düşününce insana fazla olgular düşünce.
Fazlalaşan sadece karmaşa belki de.
Çok karmaşık bir düzen içinde
en temiz yolun hangisi olduğunu
bulmak istiyorsa insan.
Bunun farkında vardıysa.
Bir daha temizlenemeyeceğinin de farkına varmalı.
Belki de temizliğin
neyden ibaret olduğunun farkına varmalı.
O vakit arzuladığı ne varsa
ona bir adım daha yaklaşmalı.
Dağlanan kalpler
yüreksiz bedenler
dünyayı kirlettiği kadar temizleyebilmeli.

25 Ağustos 2018 Cumartesi

Eğer bir şeylerin değişeceğini bilseydim, sevgiyle yoğrulmuş bir kalbin içinde ki nefret kadar bile olsaydı da, inansaydım sana seni baştan yazmak için canımı hiç sayardım, tüm isteğim canım için olsa bile. Ama öyle bir inançsızlık içindeyim ki sana karşı, sen beni öyle bir inandıramadın ki kendine. İnanmak için ağlayarak dua ettiğimi bilirim. Bir sen var ki senin en içinde sana düşman olan. Daha kötüsü bunun senin farkında olmayıp sen olarak kabul etmen.
düşmanlık öfke nefret kin hırs aklıma gelmeyen başka kötü özellikler bunlardan hiç biri olmadan bir insan kendisine nasıl bu kadar kötülük edebilir. Senin yaptığın dünyanın en kötü şeyi. Sen kendine izin vermediğin için sen kendine bu dünyada huzurunu bulmana rağmen bulduğunun farkında olmana rağmen ve dahası bulduğuna inanmana rağmen bunu kendine zulm etmeyi başarabiliyorsun. Huzurun zulm olmuş oluyor. Zulmune de.
ağlamak istiyorum.
 Nedenini belki tek seferde mümkün olmayacak kadar zor anlatırım
ama bunu hissettirebilirim ki bunun hissedilmemesi beni mahveder

ağlamak istiyorum nedenini size anlatamayacağım.
ağlama istiyorum içimi boşaltırcasına ağlamak
ağlamak isityorum çözemediğim bulmacaları diri birini yakarken ki acısı gibi acı hissederek çözmekten kaçmak istiyorum.
Ağlamak istiyorum sesimin o duyulmayan sesimin bağırmaktan kısılasıya kadar ağlamak istiyorum.
Kimsesiz değilim evet kimsesiz değilim ama hiç kimseyle de değilim
muammamı gözlerim kapanmadan önce çözmek istiyorum ve bu istek beni her seferinde derin dehlizlerin derinliklerine itiyor.
Karanlık olmayan ama sessizlikten başının ağrıyacağı bir derinlik düşün . O derinlikte ağlıyorum
içime ağlıyor gibi
ağlamak istiyorum çünkü uğruna canımı verebilecekken canımdan almasını izlemek beni mahvediyor
canımın acısını dillendirmek için hissettirmek ya da anlatmak değil bu.

20 Mayıs 2018 Pazar

Paralel Evren




Bir koku bir sarılma kahverengi 4 göz
Paralel evren de bunların değeri sadece huzur
Bir koku
Boyuna sürülmüş kurnaz bir koku, bilekte kalan naiflik
Bu koku mübah
Bir sarılma
Kumsalın denize kavuşması
Kumsalın dinginliğinin denizle dalgalanması
Dalgaların kayalar arasından kumsala ulaşması
Üstünde uçan martıların dans etmesi
O martıların sessizlikle olan uyumu
Bu sessizlik mübah
Kahverengi 4 göz
İkisi diğer ikisinin içinde
Mahzun olan ikisi
Kurnaz olan ikisi
Kahverengi gözler ufuğun yoksunluğuyla
Mavi ve yeşilin kırmızılığıyla
İnce bir varoluş
Paralel evrende bu varoluş mübah.

19 Mart 2018 Pazartesi

Arya Bilmiyorsun


Ne kalem ne de rüzgarın müziği anlatabilir bazı olmayışları. Varken yok olmak değil aslında bahsettiğimiz yok oluş. Hiç olmayanın olmayışı. Sesimizin olmadığı bir dünyada çığlık çığlığa geziyoruz her birimiz.
 Ben sesimi bulduğum anda dünyam değişti. Olmayan bir dünya da varım artık. Bunu sana söyle anlatabilirim Arya. Bir sessizlik düşün ve onun sahibinin bulduğu anda yok olduğunu. Daha zoru da gerçek dedikleri şu güneşin etrafında dönen dünya yaşantısında alıştığın anda oluyor. Baştan yok oluyor sessizlik.
Onsuzluğa alıştın, yaşam hücrelerinin en temel maddesi onsuzluk çünkü. Şu demin bahsettiğim dünyaya azıcık alıştığın zaman, karşına bir şey geliyor ve seni en baştaki yok olma haline döndürüyor. Sakladığın her acı evet acı, keder, hüzün bunların hepsini huzur kalıbına soktuğun halde özüyle tekrar geliyor Arya.
Arya yaşım aldı başını gidiyor. Ben artık onsuzluğun özüyle bu kadar hem hal olmak istemiyorum. Biliyorum ki sen de benim için bunu istiyorsun ve diyorsun ki istemediğin ne varsa o bir gün seninle karşılaşır. Bunu biliyorum ama sen onsuzluğun özüyle baş başa kalmak ne demek bilmiyorsun. Bilmeni de istemem. Çünkü ben artık onsuzluğun her halini seviyorum. Senin bu kadar sevmeni istemem. Hem hal olmak istemiyorum dediğim ne varsa haddinden fazla seviyorum Arya ve bu beni yaşlandırıyor.
Senin bunu anlaman için önce onunla olman daha sonra onsuz olman gerekiyor. Bu artık mümkün değil. Sen beni anlayamazsın belki ama ben seni çok iyi anlıyorum. Hiç olmayanın yok oluşu. Çünkü ben her onsuzlukla tekrar karşılaştığım zaman ikisinin birden özüyle mücadele ediyorum. Bu mücadele hakların yoksunluğundan olan bir mücadele değil. Bunu anlayabiliyor musun?
Arya seneler asırlar geçiyor da aşıkların hikayeleri dilden dile gezmeye devam ediyor. Onla benim hikayem dilden dile geçecek cinsten bir aşk hikayesi değil. Çünkü herkes gibi senin de düşündüğün şey değildi o. Ama onsuzlukla benim hikayem yürekten tünel açıp geçecek cinsten. Bunu bir tek sen anlayabilirsin. Anladığını da derinliklerinde saklayabildiğin için. Sen hiç varken de yok bildin mi onu. Benim seni anlayabilmem bu Arya ben iki yokluğu da özüyle ve kalıbıyla gördüm. İçinde sakladığım ne varsa hepsini ona ben anlattım. Benim sandığımdı o ve onsuzluk. Onsuzluk beni severken onun beni sevmemesi ne demek sen bilmiyorsun. Bunun insana evrendeki herhangi bir canlıya neler yaptırabileceğini bilmiyorsun. Onu ve onsuzluğu sevmenin ne demek olduğunu sen bilmiyorsun. Ben ikisiyle de sevişmişken senden daha çok bileceğim.
Bana kızmanın çok bir anlamı yok çünkü ben şu daha önce de söylediğim dünya var olduğundan beri ve yok olacağı güne kadar onu ve onsuzluğu seviyorum seveceğim bunu hiçbir zaman unutma Arya.


15 Ocak 2018 Pazartesi

Ağlayan Kaya

Kalbim bir başka çarpardı bir zamanlar,
içinde olduğu vücuda değil de başka bir vücut için çarpıyordu sanki.
Günlerden bir çarşamba günü
kahvehaneden çıkarken kül tablası gibi kokuyordum
ciğerlerimi gül bahçesine çeviren bir rüzgar karşıladı
kapıdan çıkar çıkmaz.

 Nasıl şükretsem azdı bu bahçe için.
 Yürümeye başladım ama nereye gittiğimi bilmeden.
 Eve gitmem lazımdı.
Ayaklarım benden izin almadan hareket ediyordu.
Kayboluş bu
Zamandan uzaklaştım. Herhangi bir zaman dilimi beni etkilemiyordu.
Dünya o sıra benim yüzümden durmuş ya da benim için durmuştu.
Yukarı doğru çıkarken bedenimin nasıl baktığını gördüm gökyüzüne .
Yıldızlara aya bakıyordu. yüzünde ki tebessümün sıcaklığını
an ve an hissediyorum hala.
Tekrar zamana dahil olduğumda ağlayan kayanın üstünde yatıyordum.
Sahiden de yukarıya bakıyordum
yıldızlara aya bakıyordum.

Bir güvercin aradım bu karanlıkta sevgilime haber yollamam lazımdı
ruhumdan seslendim aya bak aya bak aya bak
duydu sesimi yemin ederim duydu bana baktı baktı durdu.
Sigara yaktım dur dedi çok içmişsin içme
attım hemen kayanın altına düştü.
Olur da kurumuş otlardan yangın çıkarsa ne yapardım dedim
İçimdeki yangından daha fazla olmaz söner.
Yukarıya doğru çıktım sevgilimin yanına
elini tuttum avucundan öptüm
gözlerinden öptüm
saçını arkaya attım alnından öptüm.
Kalbim nasıl çıkmak istiyor yerinden
elini kalbimin üstüne getirdim sakinleşti.
Bir daha öptüm elini,
ayaklarımızı sallıyorduk aydan aşağı
ayaklarımız çarptı birbirine
dizine yattım elini bırakmadan uzandım boylu boyuna yanında
saçlarıma götürdü hemen elini
ananemin başımdan bit ayıkladığı zamanı hatırladım.
Ananemden daha güzel ayıklıyordu başımda ki bitleri.
Nasıl da ince ince geziyor saçlarımın arasında.
Ağladım sonra çok ağladım, elimi bırakma saçlarımdan çekme elini dedim
hiç konuşmadı saçlarımdan çekmedi elini
dizinde döndüm öptüm dizini
iyi ki geldin dedim sustu konuşmadı.
           hiç gitmedim ki
eğildi başımdan öptü beni.
Gözlerim yerinden çıkacaktı neredeyse
elini kalbimin üstüne koydu küt küt küt
yeryüzüne baktık.
Ağlayan kayanın üstünde bedenim yatıyor
az aşağıda annem ve babam mutfakta.
Birisi kitap okuyor gözlüğü burnunun hizasına inmiş
bisiklet sürüyor birisi onu gösterdim.
Bak dedim ne güzel bisiklet dimi
konuşmadı
Çok sustun dedim, konuşmadı
         hep ben konuştum
Çok özledim seni
bit ayıklamanı çok  seviyorum.
konuşmadı doğruldum,
ağlıyordu.
Sustum bende ağladım
artık gitme vaktim geldi gözyaşı inerse biz kalamayız.
Gittim ağlamadı sustu yine ben ağladım
zaman dahil olduğum da gözlerim yanıyordu
gözlerim yanıyor.
Ağlayan kayanın üstünde, ben ağlıyordum, ay da sevgilim.
Kalamadım sustu hep ağladı kalamadım.
Ciğerimin tazeliği hala yerindeydi ne ağlamak ne gücenmek ne kızmak hiçbir şey bu bahçeyi etkilemiyordu.
Artık eve gitmem gerekiyordu.
Sigarayı yakamadım rüzgardan
sanki gülüyordu bana yakamadım diye
içmedim yola koyuldum.
Eve vardığımda yeni uyanmıştım.
Annem kapıda bakakaldı bana
sarıldım ona.
Özledim anne seni dedim
ağladı o da
siz kadınlar neden hemen ağlıyorsunuz bizim canımızı daha fazla acıtmak için mi dedim anneme
güldü.
Odama geçtiğimde ikinci kez uyanmıştım.
ağladım
biz erkekler neden durduk yere ağlarız, yoksa erkekler ağlamaz diye mi.
buluttan yağmur nasıl iner aşağı gümbür gümbür
gözlerimden öyle indi aşağı yaşlar
ağladım erkeklerin ağlamayacağı kadar ağladım.

hiç gitmedin sen  benden diye ağladım
sustum
sen benden hiç gitmedin.

13 Kasım 2017 Pazartesi

Ay'a Doğru

Kanatlarım yeşil ışığın altında saklı
Uçabilirim
Yeşil ışığa doğru göğe doğru Ay'a doğru
Kanatlarımın altında bir karanlık
Karanlık
Mavi bir karanlık
Başımı iki kanadımın arasında tutuyorum
Çıkmıyor
Sessiz mavi bir gecekondunun en kuytu köşesi
Benim mabet diye kullandığım iki kanadımın altı
Başımı göğe çıkartamıyorum
Yeşillikler arasında Ay ışığı beliriyor arada
Mavi kuytum şenleniyor.