AİLE
Karanlığa açtım bu gün gözlerimi..
Üstelik alarmsız ve biri kaldırmadan uzun süredir bu kadar erken kalkmıştım. Niye uyandığımı düşünmeden doğruldum yatağımda. Terliğimi sağ ayağımla yoklayıp buldum. Sendeleyerek banyoya giderken kendiliğimden niye uyandığımı düşündüm. Erken de uyumamıştım, alarmın çalmasına daha çok vardı. Abdest almak için sıcak suyun akmasını beklerken -aynada kendime bakar bir şekilde- aklıma seneler öncesinden bir sabah geldi. Yine o zaman da böyle zamansız kalkmıştım kendiliğimden. O uyanışımda korkudan kalkamamıştım yatağımdan hatta sadece gözlerim yorganın üstündeydi. 12 yaşımdaki o korku hala aklıma geliyor gülerek. Yan yatağımda yatan, belki yetimhanenin en yetim çocuğu, Ahmet Kemal'e seslendim. Beni duyduğu yoktu, iyice korkmuştum. Daha küçükken temizliğimizi yapan bir teyze vardı ondan duyduğum dualardan aklımda kalan birkaç kelimeyi tekrarlayıp durdum. Sadece bir kaç kelime... Korkum duayla azalmıştı, rahatlığımı hissedince tekrar uyumak için gözlerimi kapadım. Ama uyuyamadım, tekrar korktum. Bu sefer Ahmet Kemal'e geçenkinden daha yüksek fısıltıyla seslendim. Ahmet Kemal her zaman diğer çocuklara okuduğu meydanı bu sefer karanlığa okudu.Uyku tutmadı, korkuyorum dedim. Biraz sitemle olsa da kalkıp yanıma geldi. Yetimhanenin en yetim çocuğu benim tek dostumdu, onun da tek dostu ben. Ondan sonra en yetim bendim sanırım. Biz hep yalnız kalırdık ama birbirimizi de çok az bulurduk. Son zamanlarında yani yetimhaneden kaçmadan önce daha samimi olmuştuk. Samimiyetimize rağmen kaçacağını söylememişti bana. Belki bu sessizliğinden samimi olmuştuk onla. O yüzden çok da kızmadım haber vermedi diye. Bir daha da hiç görmedim onu. Tek dostumu da yitirmiştim.
O gece yanıma geldiğinden "korkacak ne var kimden neyden korkuyorsun baksana herkes uyuyor neyden korkuyorsun ?" dedi. Söylediklerini düşünürken uyuyakalmıştım. Sabah kalktığımda sanki hala düşünmeye devam ediyordum. Çünkü bana ters gelen anlayamadığım bir nokta vardı. Sanki korkmak için herşey tamamdı da sadece o anlayamadığım, ters gelen şey vardı. Bunu düşünmek korkumu unutturmuştu, uyumuştum. "Korkacak ne var" deyişi... En çok bunu düşünmüştüm. Bir süre sonra bu konuşmayı düşünmekten korkmaz oldum karanlıktan, sessizlikten, geceden, kimsesizlikten...
Hatta kimsesizliğimi o zaman düşündüm ilk olarak. Kimsesizlik ve zıttı, kimsesizliğin zıttı ne? Kalabalık mı, herkeslilik mi, aile mi? Zıttıyla çelişen kendisiyle barışık bir haldeydim ama ne zıttını gördüm ne de kendisini düşündüm bu güne kadar. Kalabalığı düşündüm ilk zamanlar kalabalık ne diye. Etrafıma bir baktım tam ortasındayım kalabalığın. Herkesliliği düşündüm, herkesle değilim ama herkesle olabilirim. Bu benim elimde.
Aile konusunda hiçbir fikrim yoktu. Ne örnek birisi ne aile sahibi bir çocuk ne de aileyi anlatan biri, hiçbiri yoktu. Sadece yurt müdüresi, asıl ismini hala bilmediğim, bir defa "bir ailen olsun ister misin?" diye sormuştu. Anlamını bilmediğimin bile farkında olmadan "olsun" demiştim. Bu kadardı ,aile ile ilgili fikrim ve zikrim bu kadardı. Aile kavramı ve aile olgusu bu soruyla, bu soruya kadar vardı bende. Daha 12 yaşımı bitirmeden kasım sonlarına doğru müdüre beni odasına çağırmıştı. Müdüriyete girdiğimde yerdeki koyu yeşil halı dikkatimi çekti ya da bilmiyorum bakacak başka taraf bulamadığımdan yeşil halıya bakmıştım uzun süre. Müdürenin karşısında oturan iki kadın ve ayakta bir erkek vardı. Ben içeri girince hepsinin yüzü gülmüştü, yolcusunu bekleyen biri gibilerdi."İşte Hayri" dedi müdüre. Beni anlattı onlara, çok gizemli olduğumu diğer çocuklardan daha zeki ve düzenli olduğumu söyledi. Yeşil halının desenlerini incelerken bunları düşündüm. Nereden biliyordu gizemli ve zeki olduğumu, düzenli oluşumdan benim bile haberim yoktu. Bu söylenenler benim yanımda söylenenlerdi, kim bilir ben yokken neler söylendi. Konuşması bittikten sonra ayakta duran adam -bir süre sonra baba diyeceğim- masadan iki sandalye alıp kadınların yanına yerleştirdi. Benden yerimden kalkıp sandalyeye oturmamı istedi. Çok kibarca kalktım koltuğumdan, sandalyeye giderken kızıl saçlı kadının gamzelerine bakakaldım. Sonra utanıp tekrar kafamı eğdim aşağı. Utandığımı anlayan müdüre "Hayriciğim kaldır artık kafanı. Bu insanlar artık senin ailen. Onları tanımaya sevmeye çalış.". Tanımak neyse de sevmek çalışmayla olur mu, bilemedim. Onu düşünedurdum o vakit.
Bir kaç dakika sonra kapıyı birisi çaldı ve girdi. Gireni tanımıyordum. Elinde büyük iki bavul "Hayri'nin eşyaları toplandı müdürüm, kitaplarını ve eski oyuncaklarını da koyduk bavula" dedi. Eski oyuncaklar demesi beni üzmüştü. Eskimeyen oyuncaktı onlar.Ben neler olduğunu yeni anlamaya başladım. Görüyordum duyuyordum ama anlamıyordum. Bakmakla görmek arasında ki fark gibi.Anlayınca ilk sorum hatta ağzımdan çıkan ilk kelime onları çok hüzünlendirmişti. "Benim bir ailem mi olacak şimdi?". Kızıl saçlı kadın duygulandı, sanırım ağladı biraz. O kızıl saçlı kadın da annem olacakmış, anne diyecekmişim ona, öyle söylediler çıkarken. Ama anne olur mu, anne olunur mu bilemedim o zaman, düşünemedim bunu. "Anne" dedim.
Eve gittikten iki gün sonra anne dedim ona, kadın yani annem ağlamaya başladı. Sarıldı sıkı sıkı, hala ağlıyordu.Ailem olmuştu artık bir annem vardı bir babam. Bendeki o anlayamadığım korkunun, "korkacak ne var" sorusuna cevabım artık vardı.
İlk defa 12 yaşımda anne dedim. Buna rağmen zorluk çekmedim. Annem de çekmedi. İnsan yaradılışında varmış demekki bu.
Özel bir okula başladım ve ilk defa babam beni okula bıraktı. Cebime kantinde harcamam için okulda yemekhanemiz olmasına rağmen kantinde harcamam için para verdi. İlk sürpriz 12 yaşımda yapıldı, ilk yaş günüm bu yaşımda kutlandı, iyi ve kötüyü ilk defa bu yaşımda öğütlediler annem ve babam. Akraba ziyaretini, akrabanın ne olduğunu ilk defa bu yaşımda öğrendim.
12 yaşımda başlayan bu yenilik hatta başlayan bu devrim 20. yılında bu sabah vaktinde ayna karşısındaki seyahatimde aklıma geldi. O günden bu güne onlardan kalan arkalarında bıraktıkları bir eser ben varım. Onlar da kalmadı annem ve babam, onlar da kalmadı.Onları kaybetmek bağımlı bir insanın bağımlılığından vazgeçmesi gibi oldu bana. Bana bıraktıkları, taşımaktan gurur duyduğum soyadı ve dünyanın hiçbir yerinde bulamayacağım aile olgusu oldu.Küçükken gittiğimiz akrabaları hala aynı heyecanla ziyaret ediyorum. Annemi babamı hatırlatıyorlar onlar bana.
O yaşımda başlayan ailem hala devam ediyor. Bir karım var ve bir kızım olacak inşallah. Yataktan kalkarken eşimin yatakta olmadığını farketmemiştim. Abdesti aldıktan sonra salona baktım orada uyumuş. Daha önce de yapmıştı böyle. Ağrısı sancısı olduğunda beni uyandırmamak için salona geçerdi. Annemle beraber hayatımda sahip olduğum iki kadın. Canım benim. Üzerini örttüm, ben de geri odama gittim. Namazı kıldıktan sonra farkettim saat hala çok erkendi. Vakte bakmadan kıldım namazı. Rahmetli babam her zaman "senin niyetin temiz olduktan sonra vicdanın rahat olsun, olmadı kefaretini ödersin" derdi. Bu sefer olmaz babacığım.
İşe gitmek için tekrar yatağa yattım. Yüzümün güldüğünü farkettim. 20 senelik şeridin gözümün önünden geçmesi, ailemin oluşu beni mutlu etti. Mutlu kalkacağım. Aile saadetini aileyi bana öğreten anneme ve babama Allah'tan rahmet diliyorum..
NOT: 'İskandilia' dergisinde bu yazıma yer veren Alpaslan Tandırcı'ya teşekkür ederim.
İSMAİL HAKKI AYKUT